Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Kasım 2011 Salı

Gökyüzündeki kelebek'e.

Korkuyorum bu kadar güzel olmandan,
Korkuyorum sana hayranlığımı;
sadece bu güzelliğe bağlaman dan.
Bir kelebek olup uçmandan,
o küçücük hayata sıkıştırdığın,
o güzel renklerine,
bir şey olmasından korkuyorum.
Güzel olan her şeyin,
sonunda kötü bitmesi,
kötü olan her şeyin,
bir iz bırakması...
yormaz mı bizi?
yorulmanı değil,
sana ömür katmayı diliyorum...





15 Kasım 2011 Salı

Bir klibin analizi"İZMİR-METİN AROLAT"

Bir kere şunu belirtmeliyim ki son zamanlarda yapılmış en iyi İzmir şarkısıdır Metin Arolat'ın bu şarkısı. Ve ben daha albüm yeni çıktığından bu yana bu şarkıyı beğenip daha kimse bilmezken İzmir yolunda, üniversitemden İzmir'e dönerken zevkle dinlerdim. Şarkıyı sevmeye başlayınca uzun süre nasıl bir klip olacak, umarım klip çekilir şeklinde düşünceler beliriyor insanın kafasında. Uzun süre klip beklenip daha sonra çekileceği belli olunca da bir yandan sevinip diğer yandan ise ben olsam şöyle çekerdim diye kafamda hayal etmeye başladım Radyo,Sinema ve TV mezunu biri olarak ister istemez. Ve en büyük korkum şu idi: klibin İzmir de çekilmemesi. Bu kadar güzel bir İzmir şarkısında İzmir görüntülerinin olması gerekirdi bana göre; o zaman dolu dolu bir klip olacaktı kanımca. İzmir de çekilmemesi korkusu da şuradan geliyor: Sinemadan biliyorum ki bir çok konusu, her şeyi İzmir de geçen film İzmir de çekilmedi. Aslında bunu da anlayabiliyorum mesafe demek daha çok para harcanması demek, hazır İstanbul da çekmek varken. Metin Arolat'ın İzmirli olması beni daha da umutlandırmıştı aslında. Ne var ki an itibari ile az önce klibi izlemiş bulunmaktayım. Daha önce twiter üzerinden Metin Arolat ile bu konuyu az da olsa konuşma fırsatı bulmuştum ve klibin İzmir de çekilmeyeceğinden haberdardım. Kendisi bana şarkının içinde İzmir de geçer diye bir ifade olmadığını tebessüm ederek söylemişti. Ama buna rağmen klibin sonunda, klipte İzmir ile ilgili hiç bir şey geçmez iken İzmir-Edremit tabelasını gayet hızlı bir pan ile gözümüze sokarcasına gösterme gereği duyabiliyordu :) buradan kendisine seslenmek istiyorum :) Bunun dışında klipte Metin Arolatı klasik bir otostopçu hikayesi içerisinde izliyoruz. Özge Hanım ile olan planları ve Özge Hanım'ın tekli planları ve genel itibari ile klipteki soft ışık kullanımı çok hoş. Hep aynı geçişlerin bir süre sonra göz yorduğunu söylemek istesem de Metin Arolat'ın atını kaybetmiş kovboy şeklinde çolak arazilerde elinde gitarı ile dolaşması da gayet sevimli. Sonuç itibari ile hayal edilen her şey yapılanı gördükten sonra beklendiği gibi olmaz diyorum. Ve bir gün İzmir ile alakalı bir eser'in yine Güzel İzmir'de kayıta geçmesini umuyorum. Belki Metin Bey, İzmir de bir film çeker , neden olmasın:) bizde vesile oluruz. Buradan da Metin Arolat'ın bir film çekmesini istediğimi belirtmeden edemiyorum. Bence çok farklı bir iş ortaya çıkabilir. Reklamcılık alanında aldığı ödüllerin yanına böyle bir film ödülünü de koysa hiç fena olmaz. Ömer Yargı gibi bir ustanın asistanlığını yapmış biri zaten o yeterliliğe fazlası ile sahiptir de. Yazımı ve yazımda geçenleri bir yergi olarak değil, naçizane bir fikir olarak algılayacağını Metin Arolat'ın biliyorum. Kendisi twitter'dan yazdıklarıma bile cevap verecek mütevazılıkta  kompleksiz bir insan çünkü...

Sobasız evde büyüyen nesil -2-

Şimdi hepinizin gözlerinizin önüne bir fotoğraf getirmek istiyorum. Sobalı bir oda ve içerisinde sobanın hemen önünde mavi bir leğen ve içinde bir ufaklık. Evet ben yaşlardaki bir çok insanın böyle bir fotoğrafı mevcut. Benimde var ama saklıyoruz şuan tabi. Belli bir yaştan sonra saklanmasında fayda görüyorum. Şimdi size o fotoğrafı anlatayım isterseniz. İstiyoruz dediğinizi duyar gibiyim, peki o zaman. Ufaklık banyosunu hemen sobanın başında yapardı, üşümesin diye elbet. Öte yandan da annesi kıyafetlerini sobanın askısında ısıtırdı o süre içinde. Baba boş durur mu, hayır durmaz o da ufaklığın havlusunu tutardı; bilerek havlusu diyorum çünkü o yaşlarda her evde bornoz falan olduğunu düşünmüyorum. Neyse ufaklık kurulanır, cicileri giydirilir sobanın başına oturması ile banyo işlemi tamamlanırdı. O mavi leğenin yanında sarı şişesinde mutlaka bir dalin marka şampuan da göze çarpardı. O zaman ebeveynlerin dilinde kalıplaşmış bir tabir vardı: "sobalı oda".  Aman çocuk üşümesin biz sobalı odaya geçelim tarzı cümleler kurulurdu. Şimdi  her yer de var artık kalorifer, her oda da. O sıcaklığın da bir değeri kalmıyor böyle olunca. Artık kaloriferli odalar da abuk sabuk dizilerin izlendiği, evdeki kimsenin birbirinden haberi olmadığı, beraber oturup bir çay içmekten bile aciz bireylerden oluşan çekirdek aileler görüyoruz. O soba başında banyo yapan çocuk artık büyüdü; Artık PES başından kalkmıyor ya da MANGO vitrinlerinden alamıyor kendisini, Anne-Baba ise Fatmagüle ne olduğunun derdin de. Aslında Sobanın ailemizden ayrılması ile çekirdek aile kavramının da yok olması süreci paralellik gösterir. Belki de artık soba bile  bozulan toplum-aile düzenimize bir çare olamaz...

13 Kasım 2011 Pazar

Sobasız evde büyüyen nesil -1-

80'li yıllarda doğan ben ve ben gibiler, hem sobayı yaşadılar doya doya hem de kalorifer,klima,elektrikli ısıtıcıları ve benzeri ısınma araçlarını. Fakat sobayı hiç tanımadan doğan nesil için gerçekten üzülüyorum. Sobayı bilmeden geçen çocukluğun ciddi anlamda sevgi eksikliğine yol açacağına inanıyorum. Belki eski olan şeyleri sevdiğimden aslında eskimişliğin verdiği anlamı sevdiğimden dolayı bana öyle geliyordur fakat çoğu insanın da benim gibi düşündüğünü biliyorum. Soba sadece ısınma aracı değil aynı zamanda o evin eğlencesi idi. Sobanın o iliklerine kadar ısıtan sıcaklığına değiniriz pek tabi fakat asıl konu sobanın bir tv gibi o dönemlerde izlenilen bir nesne olduğudur. Herkes sobanın çevresinde yakınında, eller ovuşturulur, gözler sobaya dikilir, onun sesi dinlenir: ninni gibidir odunların yanması,harlaması alevlerin...hele bir de gaz lambası ile aydınlanan loş bir köy evi ise,evi aydınlatır tavana vuran alevlerin ışıltısı. Uyuyana kadar onlar izlenir tavanda, anne bir şeyler asmışsa askılığına şıp şıp fos fos şeklinde yeni bir ninni dinlemek mümkün sobadan. Tüm aileyi bir arada tutar soba, hatta sıkça verilen bir örnek vardır okullarda deneme yanılma yöntemi ile ilgili; çocuk deneme-yanılma yöntemini soba ile teması ile öğrenir,yani eğiticidir aynı zamanda soba. Gelelim işin diğer bir tarafına; sobanın sayısız nimetlerinden birisi de yemek konusudur. Soba da pişirilen en efsaneleşmiş şey kestane de olsa bununla kalmaz biz evimizde üzerinde ekmek kızartır,ona ev salçası sürerdik o da yetmez üzerinde patates kızartır idik. Bir de köy de anneannem de, köy tipi soba vardı,bir gözü olan fırın gibi onda yapılan yemeklerin tadından hiç bahsetmek dahi istemiyorum; harikaydı. Son olarak ise şunu da hatırlıyorum kardeşim ile karanlıkta sobanın yansıyan ışığı ile elimizle gölge oyunları yapardık. Ben sanmıyorum ki bir ısınma aracı bir toplum için bu kadar önemli bir araç haline gelebilmiştir belli bir zaman diliminde. Kısacası Türk toplumu için; soba bir kültürdür. Ve ne yazık ki bu kültürümüze sahip pek çıkamadık; yine kolaya kaçtık; zor geldi külleri ile uğraşmak ve artık Tv vardı ve sobanın tüm işlevlerini yerine getirebiliyordu. Ben hala bugün Televizyonlardaki onca aptalca şey yerine o sobanın tavana vuran ışığını seyretmeyi tercih ederdim. Yine içimi ısıtan o sıcaklığı yapmacık dizilerdeki sıcaklığa tercih ederdim. Sobasız büyüyen bir nesil nelerden yoksundur aklıma geldikçe yazmaya devam edeceğim. Ve hala kışın gittiğimiz bir evimizin odasında soba olmasının tadını çıkaracağım...

her oyun bir hayattır.

bazen yapılabilecek her şey bitmiş gibi gelir insana,
alınacak her nefes alınmış,
sevme hakkını kullanmışsın ve kaybetmişin,
yalnız kalmışın yalnızlıktan usanmışın,
okuduğun kitaplar zevksiz,
izlediğin film sıkıcı,
insanları tüketmişsin,
kelimeler ile aran yok,
dilin söylediklerinin pişmanlığında,
yaptıkların aklının ucunda,
yaptıkları insanların diğer uçta,
aradasın...
yeniden başlamak filmlerdeki kadar kolay mıdır?
yeniden başlamak istersin,
sen sen değilsin,
zaman o zaman değil,
başlamak o kadar kolay değil,
başka bir ruhta...
insan her şeyi bırakır mı?
vazgeçmese bile bırakır.
birinin gözlerinde hayatını,
birinin sözünde bildiklerini,
birinin gülüşünde umutlarını bırakır.
bazen güvenini bırakırsın;
bazen bırakacak bir şeyin kalmadığını anlarsın.
baştan başlayacak bir yerde değilsen,
başka bir oyuna başlamanın vakti gelmiştir;
hayat içinde bambaşka oyunları bizim için barındırır.
oyunun bitmesi değildir hayatı farklı kılan;
yeniden başlayacak bir oyun bulmaktır;
oyuna anlam katan...
bu hayatta,oyunlarda bizim içindir;
hayat bir oyun değilse de ,
her oyun bir hayattır sana sunulan...